Bu yazının içeriği
Jocko Willink emekli bir Navy Seal askeridir. (Navy seal Amerika’nın özel, elit bir askeri birliğidir – bizdeki Bordo Bereliler gibi). Daha önce youtube kanalımda “Can’t hurt me” kitabının özetini yayınladığım David Goggins de Navy Seal’ın bir üyesiydi. Öncelikle kitabın başlığı (Disiplin eşittir özgürlük) ilk duyduğunuzda size bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak çok isabetli ve olayın derinliğini bir cümle ile özetler nitelikte bir seçim olmuş.
Kitabın adıyla alakalı benim kendi yorumum şu: Disiplinsiz bir insan kendi bağımlılıklarına, tembelliğine ve hedefleri için girdiği yolda yapması gerekenlerden kendisini alıkoyan duygularına söz geçiremiyordur. Bu anlamda kalkıp kafasına koyduklarını yapabilme konusunda asla özgür değildir. Disipline girdiğiniz de ise ne bağımlılıklar ne de tembellik gibi duygular sizi yolunuzdan alıkoyamaz. Böylelikle istediklerinizi gerçekleştirmek için özgür hale gelirsiniz. Seçimlerinize göre yaşarsınız, sizi paçanızdan aşağı çeken negatif duygulara göre değil. Yani özgür olmuşsunuzdur.
Aslında bu yazı çeviri özetten biraz daha fazlası oldu. Eğer bu yazıları beğenirseniz ve daha ayrıntılı bir inceleme yapmak isterseniz Jacko’nun amazon’da satılan kitabını satın almayı unutmayın.
İnsanlar kısa yollara bakarlar, işin hilelerini ararlar. Bu yazıda bunları arıyorsan, bulamayacaksın. Kısa yol bir yalandır! Hileler seni hedefe vardırmaz. Eğer kolay yolu seçmek istiyorsan şunu bil ki bu yol seni istediğin yere vardırmayacak. Yani daha güçlü, akıllı, hızlı, sağlıklı ve iyi olan versiyonuna. Yani özgürlüğe.
Hedeflerine ulaşmak, zorlukları aşmak ve en iyi versiyonun olmak çok açıktır ki kendi kendine gerçekleşecek şeyler değildir. Bunlar kestirme yolu seçerek, kolay yol arayarak gerçekleşmez! Çünkü kolay yol yok! Sadece sıkı çalışmak var, uykusuz geceler, sabah erken kalkmalar, pratik, tekrarlar, öğrenme, kan, ter, gözyaşı, şevk kırılması ve disiplin. Bu tabloda disiplin elzemdir.
Disiplin tüm güzel niteliklerin anasıdır. Her gün seni rotada tutacak şeydir. Tembelliğin, bahanelerin üstesinden gelmek için temel prensiptir. Disiplin, “bugün değil, şimdi değil, dinlenmeliyim, yarın yaparım” diyen sınırsız bahaneleri yenmeyi sağlar. Yani başarılı olmanın, güçlü olmanın, akıllı ve sağlıklı olmanın yolu nedir diyorsan sana tek bir yol olduğunu söylüyorum: Disiplin.
Tekrar tekrar kendime sordum: Neden ? diye. Beni ne güdülüyordu. Gençken bir askerdim ve savaşa hazırlanıyordum. Başka bir yerlerde başka bir adamın da benimle aynı amaçla hazırlandığını biliyordum. Bu adam bir düşmandı. Çalışıyor, antrenman yapıyor, benimle savaş alanında buluşmak için hazırlanıyordu. Bunun nerede ve ne zaman olacağını bilmiyordum. Ancak bildiğim şey onunla eninde sonunda buluşacağımızdı. O zaman geldiğinde ben de zihinsel, duygusal ve bedensel olarak hazır olmak istedim. Ve o gün gelene kadar hazır olmak için her şeyi yaptım.
Bir lider haline geldiğimde de aynı yaklaşımı kullandım. Adamlarımı aynı şekilde hazırladım. Onlara amansızca antrenman yaptırdım. Ve o gün geldi. Düşmanla savaş alanında karşılaştık. Zaten hazırdık ve kazandık. Sonra bir gün her şey bitti. Artık bir asker değildim, artık bir lider de değildim. Artık ne kendimi ne de adamlarımı savaş için hazırlayacaktım. Peki, beni şimdi güdüleyecek şey ne olacaktı? Cevap basit, o savaş gününden sonra evlerine asla dönemeyecek olan adamlarım. Ama sadece onlar değil, yüzlerce ve binlercesi. Bu adamlar kendi canlarını benim özgürlüğüm için feda ettiler, o yüzden yaşadığım her saniye bunun hakkını vereceğim.
Bunun basit bir cevabı vardır. Disiplin içinden gelir, disiplin seni iten içsel bir güçtür. Tabi disiplinli olmaya bir başka kişi tarafından da itilebilirsin. Bu kişi komutanın, kişisel gelişim koçun olabilir. Ama gerçek şu ki, bu kişiler sana gerçek disiplini veremezler. Çünkü dışarıdan gelen disiplin dayatması güçlü değildir ve silinir. Kendi başına sürekli var olamaz.
Senin arayacağın şey ise öz-disiplindir. Öz-disiplin senden gelir. Artık disiplinli olmaya karar vermen ile başlar. Daha iyi versiyonun olmak için karar vermenle olur. Daha fazlasını yapmaya karar verdiğinde daha fazlası olursun. Öz-disiplin dünyada bir iz bırakmaya karar verdiğinde ortaya çıkar. Eğer disiplinsiz olduğunu düşünüyorsan: Henüz disiplinli olmaya karar vermediğindendir. Yani disiplin nereden gelmelidir? Evet, senden. O yüzden bir karar ver, bir söz ver. Disiplinli ol ve disiplinin amansız gücünün farkına var. Bu seni daha iyi, güçlü, akıllı, hızlı, sağlıklı ve istediğin her şey gibi yapacak. En önemlisi ise seni özgür hale getirecek.
İnsanlar tembellik ve erteleme hastalığını nasıl yeneceklerini bilmek istiyorlar. Belki kafalarında bir vizyon ve ideal var ama nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Ne zaman başlamalı ? Cevap şimdi ve buradan başlamaktır. Bu kadar! Gelişmek mi istiyorsun, daha iyi olmak, yeni bir iş kurmak yada spora başlamak? Yeni bir bilgisayar uygulaması yazmak, kitap yazmak. Nereden başlamalısın? Tam olarak buradan başlayacaksın! Ne zaman başlamalısın? Şuan başlamalısın!
Gerçek şu ki: İdealler kendilerini gerçekleştirmezler. Kitaplar kendilerini yazmazlar. Spordaki ağırlıklar kendi kendilerine hareket edemezler. Bunları sen yapmalısın. Tüm bunları şimdi yapmalısın. Bu konuda düşünmeyi bir kenara bırak. Hayal kurmayı bir kenara bırak. Yapacağın şeyin her yönünü düşünmeyi bırak, bu konuda daha fazla araştırma yapıp okumayı, artılarını eksilerini hesaplamayı bırak! Sadece yapmaya başla. İlk adımı at ve yaptığın şeye bağlı kal. Burada ve şimdi!
İnsanlar zihin kontrolü sözünü duyunca diğer insanların zihnini kontrol etmekten söz edildiğini düşünür. Ama gerçekte bahsedilen senin kendi zihnini kontrol etmektir. İnsan kendi bedeni olduğu kadar kendi zihnidir de. Şuan sana bu konuda filozofik şeylerden bahsetmeyeceğim ama hani şuan bu cümleleri okumana ya da dinlemene yarayan şey var ya, işte o senin zihnin, yani sensin. İşte onu kontrol edebilirsin. Sen bir makinesin ve onu kontrol edebilirsin.
İnsanlar bana “nasıl daha sert/güçlü olurum?” diye soruyorlar. Daha sert olarak. “Nasıl sabahları erken kalkarım” diye soruyorlar. Sabah erken kalkarak. “Nasıl her gün düzenli spor yaparım” diye soruyorlar her gün düzenli spor yaparak. Şekerli şeyler yemeyi nasıl bırakırım diye soruyorlar. Şekerli şeyler yemeyi bırakarak!
Hatta duygularını bile kontrol edebilirsin. Bir kızı özlemeyi mi bırakmak istiyorsun? O zaman özlemeyi bırak gitsin. Zihnini kontrol etmelisin. Kontrolde olmaya, böylelikle istediğin şeyleri yapmaya karar vermelisin. Bu durumda zayıflık, tembellik, üzgünlük, hayal kırıklığına uğramışlık senin kontrolünde söz hakkı olmayacak. Bir dahaki sefere bu şekilde hissettiğinde artık bu kötü duyguların söz hakkı olmadığını söyle. Böylelikle zihnine ondan ne istediğini söylüyorsun. Burada artık disiplin var.
Zayıf mıyım? Hayır, ben zayıflık haricinde her şeyim. Doğal olarak güçlü, hızlı ve esneğim. Dünyadaki en akıllı insan olmama gerek yok. Salakça şeylere aşırı önemler yüklemiş olsam da, sağlıksız gıdalar tüketsem de, az uyusam, zamanı iyi kullanmasam ve ertelesem de, anlamsız uğraşlara gömülsem bile. Şunu biliyorum ki bir insanın gücü sıklıkla onun en büyük zayıflığıdır. Ve aynı şekilde zayıflığı da gücü haline gelebilir. Peki ya ben ? Ben söylediğim anlamda zayıfım ama bunu kabul etmiyorum. Adeta tüm bu kötü alışkanlıklarımla lanetlenmiş gibi olduğumu kabul etmiyorum. Hayır, ben savaşıyorum. Tüm bu zayıflıklarıma karşı çabalıyorum, onları değiştirmek için tırmalayıp duruyorum. Ta ki onları yeninceye kadar. Bazı günler kazanırım, bazı günle kazanamam. Ama her gün geri gelip daha ileri gitmek için mücadele ediyorum. Her şeyimi vererek bu kusurlarımla mücadele ediyorum. Her gün düne göre biraz daha iyi olmak için.
Her şeyden önce insanların yüz yüz oldukları stresi küçümsemek istemem ama savaştaki bir insanın inanılması zor güçlükteki yaşadığı korkuyu düşünün. Bu insanlar ölümle randevulaşıyorlar. Şeytanla ve ölümle yüzleşiyorlar.
Şimdi de kendini düşün! İnsan akıl almaz seviyedeki strese dayanabilir, bunu sen de yapabilirsin. O yüzden ilk adım şu: bir perspektif kazan. Kritik pek çok durumda yapman gereken şey bağlantıyı kesmektir. Nasıl bir problem ya da stres yaşıyorsan kendini ondan ayır. Strese genellikle kontrol edemediğin şeyler neden olur. Mesela topçu ateşi konusundaki en kötü şey onu kontrol edememendir. O olur ve kabul etmek zorundasındır. Kontrol edemediğin şeyler hakkında stres yapmayı bırak.
Eğer stres kontrol edebileceğin bir şeyden geliyorsa ve sen bunu kontrol etmiyorsan, bu disiplin eksikliği demektir. Onu kontrol et ve problemi çöz. Stresi rahatlat. Eğer stres kontrol edemediğin bir şeyden geliyorsa, onu kucakla. Ona farklı bir açıdan bakabilir misin diye düşün, onu avantajına kullanabilir misin diye. Savaştaki kaosu kontrol edemiyorsam onu kabul etmek zorundayım. Onu avantajıma kullanmaya ve müttefikim haline çevirmek zorundayım.
O yüzden stresle savaşma, onu kucakla. Dönüştür. Kendini daha keskin ve uyanık tutmak için kullan. Daha iyi olmak, düşünmek ve öğrenmek için. Stresi seni daha iyi bir hale getirmesi için kullan.
Kendinde bu modu aktif etmek için bir düğme var mı ? Çılgına dönmüş gibi durdurulamayacağın bir mod. Bence bu öğrenebileceğin bir şey. Ve herkesin öğrenemeyeceği zor bir ders. Bu sana her zaman ekstra mesafeyi kat etmene izin verir.
Böylece biraz daha fazla zorlarsın, biraz daha fazla çabalarsın. Bu aslında duygusal ve mantıksal gücünü limitlerini aşmak için birlikte kullanmaktır. Bunlardan biri başarısız olduğunda diğerini ön plana atmalısın. Mesela öfkeni, hayal kırıklığını, korkunu seni daha ileri itmesi için kullanabilirsin. Bu yaptığın aslında mantıklı bir yanı olmayan duygusal bir tepkiden ibarettir. Tam tersi senaryoda duyguların artık durmanı ve dinlenmeni sana söylediğinde mantığını çalıştırarak devam edersin. Güçsüz duygularla mantığınla, güçsüz mantıkla da duygularla savaşırsın. Bu ikisinin dengesinde “durmayacağım!” diyebilmeyi başarırsın.
Savaşlarda ve sonrasında çalıştırdığım insanlarda gördüğüm şey, öncelikli görev tamamlandığında rahatlama eğilimi göstermeleriydi. Onları bu konuda eğittim çünkü tüm görev tamamlanıncaya kadar rahatlayamazsın. Bunun bir kas hafızası gibi olması gerek. Onlara şunu aşıladım: Düşman uyumuyor, silahını indirdiğin ve gözlerini kapadığın anı bekliyor. Bu yüzden işi tamamıyla bitirene kadar rahatlama. Ta ki düşman tamamıyla yok olana kadar. Odağı kendine çevir, dinlenme, ta ki daha iyi, hızlı ,akıllı, güçlü olana kadar.
Disiplin sabah erken kalkmakla başlar, gerçekten öyle! Ama bu sadece başlangıcı, uyandıktan sonra yapman gerekenleri uygulamaya başlamalısın. Bunlardan biri antrenmandır, biri doğru yiyeceklerle vücudunu beslemendir, duygularını disipline etmektir ki böylelikle doğru kararları verebilesin. İstemediğin ama yaptığında sana faydalı olacağını bildiğin görevleri yapmaya başlamaktır. Disiplin korkularınla yüzleşmektir ki onlara karşı galip gelebilesin, disiplin zorlu ve yokuş olan yolu seçebilmektir!
Senin için doğru olan yolu seç. Çoğunlukla kolay yol bizi çağırır, zayıf bir anımızda, bizi anlık tatmin verici bir şey ile çağırır. Disiplin senin bu yola girmeni engeller, zayıflığı kabul etmez. Bu anlarda disiplin senin en kötü düşmanın gibi görünebilir ama aslında en iyi arkadaşındır. Seni gücün, sağlığın, zeka ve mutluluğun olduğu patikaya sokar. Ve en önemlisi seni özgürlüğün olduğu patikaya sokar.
Bilgi güçlü bir araçtır. Ve bilgiyi sorular sorarak kazanırsın. Peki hangi soruları sormalısın? Aslında hiçbir şeyi doğru olarak kabul etme ve her şeyi sorgula. Ve en önemlisi kendini sorgula, hem de her gün. Kendine şunu sor: Ben kimim ? Bugün ne öğrendim ? Bugün ne yarattım ? Nasıl bir ilerleme kaydettim? Kimlere yardım ettim? Kendimi geliştirmek için neler yaptım? Daha iyi, hızlı, güçlü, sağlıklı ve akıllı olmak için.
Bu olmak istediğim kişi mi ? Elimden gelenin hepsi bu mu ? Hayatım bu şekilde mi olacak ? Bunu kabul ediyor muyum ? Kendine bu zor soruları sor ve sonra da dürüstçe cevapla. Sonra farkına varacağın şey daha iyisini yapabiliyor olacağın olacak. Bu soruları kendine sor ve disiplinin yoluna, özgürlüğün yoluna gir.
Eğer her şeyini vererek dövüşürsen sana bir yerde galip geleceğini söyleyebilirim. Ama bu tutumu hayata karşı her gün sergilemelisin. O ekstra tekrarı yapmalısın, o ekstra km’yi koşmalısın, doğru seçimleri yapmalısın. Ayağa kalk ve savaş. Zayıflığına, korkuna , zamana ve çürümeye karşı savaş. Her gün sahip olduğun her şeyi ortaya koy. Ve kazanabileceğine ihtimal bile vermediğin mücadelelerle ve durumlarla karşılaştığında şunu hatırla: “kaybedeceğin hiçbir şey yok”. Bu yüzden ayağa kalk ve ilerle. Her şeyinle, her kalorilik enerjin, her damla terin ve kanınla son damlasına kadar.
Başka insanlarla çalışırken bir lider olarak ortak bir noktada buluşmak için belli tavizler verebilirsin. Bu tavizler karşılıklı verilir, bu sayede insanlar ortak konularda uzlaşabilir ve çalışma ortamı yaratabilirler. Ama içsel konularda bu tavizden söz edilmesi başka bir konu. Kendi adıma ben bulunduğum hattı ve sınırlarımı muhafaza etmeliyim. Kendimde taviz veremeyeceğim şeyler vardır.
Sıkı çalışırım, sıkı idman yaparım, kendimi geliştiririm, kendi hatalarımı yapar ve onlarla yüzleşirim, içimdeki kendi şeytanlarımla yüz yüze gelirim. Pes etmem, dik dururum. Disiplinimi devam ettiririm. Bunlar senin de taviz veremeyeceğin şeylerdir.
Hangisi önemli ? Doğuştan gelen özelliklerin mi yoksa sonradan sana sunulan fırsatlar mı ? Benim fikrim şu ki her ikisi de önemsiz. Hayatımda çok farklı özellikteki barındıran spektrumda insanlarla çalıştım. Askeriyede her türlü insanı gördüm. Ağzında gümüş kaşıkla doğanlar, köprü altından gelenler, mavi yakalı ailelerin çocukları, güçlü ailelerin çocukları, tamamen ailesiz çocuklar, istismara uğrayan çocuklar. Yani her şeyi gördüm.
Tüm bu farklı gruplara dahil insanlar arasında hem iyileri hem de kötüleri, hem başarıları vardı hem de başarısızları vardı. İş hayatında da aynısını gördüm. Her türde insan bir şekilde başarılı olabiliyordu. Bana sorarsanız başarı için gerekenler ne doğuştan geliyor ne de birileri size bu fırsatları sağlıyor. İkisi de değil. Tek bir şey söz konusu o da bunun bir seçim olduğu.
Başarılı olan insanlar başarılı olmaya karar veriyorlar. Bir seçim yapıyorlar. Ve buna bağlı olarak başka seçimler yapıyorlar. Sıkı çalışmaya karar veriyorlar. Çalışmaya başlayan ilk insan ve işi bırakan son insan olmaya karar veriyorlar. Zor işleri almaya karar veriyorlar.
Ve sana şunu söyleyeyim, bu seçimi yapmak için hiçbir zaman geç değil. Çabanı istediğin bir yere odaklamak için geç değil. O yüzden şuana kadar atlattığın badireleri ve nerede olduğunu düşünme. Nereye gideceğini düşün ve seç. Seni daha akıllı, güçlü ve sağlıklı yapacak şeyleri seç. İdman yapmayı, çalışmayı, doğru yiyecekleri seçmeyi ve temiz bir zihni. Başarı sana doğuştan gelmez ya da sonradan verilmez. Başarılı olmayı kendin seçersin.
Başarısızlık korkusu seni risk almaktan alıkoyar. Seni şuan oturduğun yerde tutar ve harekete geçme eylemini paralize eder. Bu tabi ki çok kötüdür. Ama ben senin kaybetme korkunu aşmanı istemiyorum. Başarısızlıktan korkmanda bir sakınca yoktur. Başarısızlık korkusu iyi bir şeydir. Başarısızlık korkusu seni geceleri dinç tutar, plan yaparsın, hedefini prova edersin. Başarısızlık korkusu seni antrenmanlı tutar ve kısa yolu seçmeni engelleri. Savaşa daha iyi hazırlanırsın.
O yüzden senin de başarısızlıktan korkmanı istiyorum. Bundan ben de korkarım. Ama daha önemlisi kısa yolları seçmeni, hiçbir şey yapmamaktan korkmanı ve dehşete kapılmanı istiyorum. Korkmanı istediğim şey şu: 6 gün, 6 hafta ya da 6 ay ya da 6 sene sonra uyandığında hedeflerine yaklaşmamış olmandan kork. İlerleme kaydedememiş olmandan kork. Asıl korkunç şey budur. Bu kabustur. Bu asıl korkman gereken şeydir.
O yüzden ayağa kalk ve ilerle. Risk al, biraz zar at, ilk adımı at. Eyleme geç. Bunun başka bir güne kalmasına izin verme.
Bu patika, savaş patikasıdır. Bununla demek istediğim geleceğini bildiğin bir savaşa doğru ilerlemektir. Bu benim her zaman yaptığım şey. Savaş ulusumuzun düşmanlarına karşı yapılabilir ya da kendi zayıflıklarımıza karşı yapılabilir.
Hazırlanmak, kılıcını bilemek, becerilerini sivriltmek. Her konudaki disiplinini sürdürmek. Bu savaş patikası seni rotandaki belli bir yere götürecek, peki orası neresi ? Evet bu konuda bir savaş verilecek, ben buna hazırım ve bekliyorum.
Savaş aynı zamanda zayıflıklarımıza karşıdır. O yüzden bizi güçlü olmaya götürür, bilgiye götürür. O kan göz yaşı ve acıdır. Bu yol disiplinin önemli bir parçasıdır, bu yüzden seni özgürlüğe götürür.
Evet biliyorum, tatlılar çok cezbedicidir. Renk renktirler. Şerbet ve kremayla kaplıdırlar. Üstelik bazen bedavadırlar, birileri onları alıp herkes yesin diye ortalık bir yere bırakmıştır. Hemen oraya, gözünün önüne. Yani demek istediğim, yemek yemektir ve üstelik bedavaysa bolca yemek gerekir değil mi? Cevap tabi ki hayırdır.
Tatlı dediğimiz şey gerçek yemek değildir, şekerle kaplı zehirdir. Bazıları çikolatalıdır, kurabiye şeklindedir, şekerli asitli içecektir, bazen kocaman patates cipsidir ya da hamburgerdir. Bunların hepsi çöp gıdadır. Senin bedenini beslemezler. Seni öldürürler, tam anlamıyla öldürürler. Seni daha güçlü, hızlı, sağlıklı, akıllı ya da daha iyi yapmazlar. Sen de bunu biliyorsun ki tüm bu çöp gıdalara ihtiyacın falan yok. Şimdi bana ama bazen dışarıda olduğunu ya da çoğu zaman yemek için başka bir seçeneğinin olmadığını söyleyeceksin. Bu da büyük bir yanlış. Bu şartlarda olman bunları yemen için bir bahane değil. Uzunca bir süre yemeden idare edebilirsin, gerçekten yemeğe falan ihtiyacın olmaz. Ve bu zehirli gıdalara hiçbir şekilde ihtiyacın olmaz. O yüzden yemek zorunda değilsin!
Aslında sen açlığın ne demek olduğunu bile bilmiyorsun. İnsan 12 gün yemeksiz yaşayabilir. Bu çöp gıdalar seni cezbettiği ve kulağına adını fısıldayarak seni kendine çağırdığı zaman ve şekerli kaplı yalanlarla seni baştan çıkarmaya çalıştıkları zaman sinirlen, agresifleş. Ayaklarının üzerinde dur ve hayır diyerek onlarla savaş. Safını sıkı tut. Sağlığın için, hayata karşı sertliğin için. Ve bu konudaki iradeni güçlendir. Ve emin ol safını sıkı bir şekilde tutarsan bir tatlıdan daha güçlü olduğunu görürsün.
Savaşmak konusunda farkında olman gereken bir içgüdü var. Yalan içgüdüsü. Bu seni sabote etme gücündedir. Şeytanın kendisi gibidir. Zihninde senin iyiliğini düşündüğü şeklinde belirir ama aslında alakası yoktur. Bu içgüdü sana “yeterince çabaladın” der.
Böylece sen de pes edersin, safını terk edersin, geri çekilirsin! Bu içgüdü sana “şimdi dinlenebilirsin” der. Bu içgüdüyü dinleme. Çünkü o büyük bir yalancıdır ve seni aşağı çekmek ister. Gördüğün gibi bu içgüdü aslında egonun bir savunma mekanizmasıdır. Sana bir çıkış, sıkışınca kaçabileceğin bir yön verir. Her şeyin affedildiği rahat bir alan sağlar. Burada tüm başarısızlıkların ve başarısızlıktan doğan üzüntülerin yalanlarla hafifletilip pışpışlanır. Sana şunu söyler: “elinden gelenin en iyisi yaptın”, “hayatta sana kötü bir el dağıtılmıştı”, “senin hatan” değil. Ve sana durmanı, pes etmende bir sakınca olmadığını söyler. İşte bu savaşman gereken içgüdüdür. Onu geri püskürmen ve yere yapıştırman gereken bir güdü.
Kolay yolu tercih etme ve bu dürtünün söylemesiyle pes etme. Eğer bir süre geri çekilmeye zorlandıysan öyle olsun, tekrar toparlan ve saldır. Bu içgüdüyü yok et. Bu içgüdünün yerine “ayağa kalk, ilerle ve savaş” diyen içgüdüyü koy. Zorluklara karşı bu temel tepkiyi geliştir. Böylece gittiğin yoldaki ne tür bir zorluk olursa olsun onları aşarsın.
Bu seri muhtemelen 4 bölüm olacak. Bu ilk bölümüydü. Aşağıya yorum bırakmayı unutma !
7 Comments
Süper bir yazıydı. Emekleriniz için çok teşekkürler.
Keyifle okudum. Elinize saĝlık.
Eline sağlık @secret.
Üstün körü okudum; klişe gaz vermiş gibi.
Naçizane ben de biraz katkıda bulunacağım. Yazarın hangi ortamda yetiştiğini bilmiyoruz. Bu tarz başarılı insanların ayırt etmediği şeyler var. Örneğin kendisi için sabah erken kalkmak basit bir eylem iken benim için katlanılmaz oluyor; aynı acıyı o da çekse belki de o da kalkamayacak.
“Abi ben yaptım sen de yaparsın” demek CEO’ların marketinde çalıştırdığı kasiyerlere TV’den “çok çalışırsanız siz de zengin olursunuz” gibi seslenmesine benziyor.
İnsan beyni adaptasyonu yüksek olan bir organ. Son araştırmalar “davranışlarını değiştirerek tedavi olan insanlar” bir müddet sonra eski hâllerine döndüğü ve yine depresyon bataklığına girdiğini gösteriyor.
Siz 30 yıldır aynı yaşam tarzına sahipseniz beyindeki nöronlar da bunu kuvvetlendirecek şekilde evrimleşmiş demektir. (bkz: Neural Darwinism). Bu adaptasyonu yenmek oldukça zor. 30 yıl boyunca yumuşak mizaçla ilişki kurmuş bir insanın sert mizacı başta taklit etmesi bile oldukça zorken “istersen olur” deyerek değişim beklemek olmaz. Beyin tutarlı olacak şekilde adaptasyonu sağlar. 30 yıl boyunca yumuşak mizaç kullanmış bir insanın bu iletişim tarzı beynin her yerine yayılmıştır hatta motor sistemine girmiştir. “İstersen yaparsın” tam anlamıyla “istersen bisiklet sürmeyi unutursun” denk. Sert mizaçlı bir insanın yumuşak mizacı taklit edememesi veya asker kökenli insanların istese de emekliliğinde konformist yaşantıya geçiş yapamaması da güzel örnekler olabilir. Değişim için okuyucuya daha ikna edici yollar sunulmalı.
“Duygularını bile kontrol edebilirsin. Bir kızı özlemeyi mi bırakmak istiyorsun? O zaman özlemeyi bırak gitsin”
Hatalı. Beyinde sürekli elektriksel gürültü vardır. Onunla dinlediğin şarkıdaki tek bir nota bu elektriksel gürültüdeki onunla ilgili anıların fitilini yakmaya ve ilgili anıların ampul gibi yanmasına yetebilir; onu özlemeye başlarsın. Bazen bir anımsatıcı notaya bile gerek yok, gelişi güzel şekilde ilgili anıları düşündürecek nöron bağlantıları yanabilir ve siz özleyebilirsiniz. Bunun en güzel örneği sonradan kolunu kaybeden insanların o kolu varmış gibi ağrı çekmesi. Koldaki ağrıyı neden olan nöron bağlantıları nedensiz şekilde yanabiliyor. İstersen yaparsın önerisi “abi istersen kolunu unutursun” demekle denk. Daha ikna edici bir yol sunulmalı.
Şeker konusunun biyolojisini vb. anlatmaya gerek yok. Şeker zehirdir yemek istemezsen yemezsin demek benim kale alabileceğim bir şeyken obez için geçerli değil. Hiç sigara içmeyen, uyuşturucu kullanmayan bir insanın bağımlısına bunlar zehir içmek istemezsen içmezsin demesi gibi bir şey. Bu tarz şeylerin değişimi için daha ikna edici yollar gerekiyor.
Değişim için naziçane birkaç kitap önerisinde bulunacağım:
Hızlı ve Yavaş Düşünme, Daniel Kahneman (“Beyin o kadar da muhteşem değilmiş, o kadar da özgür değiliz, manipülasyona çok açığız” dememi sağlamıştı.)
Beyin Kullanım Kılavuzu, John J. Ratey (Beynin nasıl çalıştığını çok iyi anlatıyor, beyni anlamak değişim için doğru hamlelere yönlendirebilir.)
Afektif Nörobilim İnsan ve Hayvan Duygularının Temelleri, Jaak Panksepp (nöroloji-psikiyatri-psikoloji arasındaki bağlantıyı anlatan kuvvetli kitap)
Beyin ve Bağırsak, David Perlmutter (Beslenme üzerine düşünmeyi teşvik eden ve sağlıklı beslenmeye ikna eden bir kitap)
Atomik Alışkanlıklar, James Clear (Listeye girmeyebilirdi ama okunabilir)
Teşekkürler yorumun için. Erken uyanmak ve şekeri kesmek gibi şeyler elbette herkes için farklı zorluk seviyesindedir. Kişinin biyolojisi, depresyonda olup olmadığı hatta sevgi almış/almamış bir insan olması bile bunları etkiler. Benim disiplin konusunda son zamanlarda anladığım bir şey var. Bir konuda kendini disipline etmek istiyorsan onun sonucunda alacağın faydaları düşünmek senin disipline girmene yardımcı olmuyor. Yapman gereken yazarın da kitapda bahsettiği gibi “bir karar vermek”. Bu kararı da “ama erken kalkmak benim için herkesten çok daha zoooor” diyerek ve-re-mez-sin. Bu neden erken kalkamayacağına kendini inandırdığın bir bahane. Dikkatli okusan görürsün sonraki bölümlerde bu konuya değiniyor.
İlgili konuda disiplinli ve başarılı bir insan olmaya karar vermektir. Mesela ben şuan hafta içi her gün spora gidiyorum, her gün spora gitmek için evden çıkarken “daha iyi bir vücuda sahip olacağım” diyerekten gitmiyorum, çoğu zaman neden gittiğimi bile bilmiyorum, sadece bu yola girmişim, bu konuda disipline girmişim ve devam ediyorum. Bu böyle bir şey. Çünkü bu benim yaptığım bir şey, olduğum dönüştüğüm şey. Disiplin bu demek, ucunda bir fayda ya da motive edici bir şey olmasına gerek yok. Bunu “ben obezim ve herkes bu hamburgeri yememenin benim için ne kadar zor olduğun bilmiyor” diyerek yapamazsın.
Sabah erken kalkamamak, şekeri azaltmamak gibi şeyler zamanla büyük acılara neden olabilecek şeylerdir. Bunları azaltmak en çok da sana acı veriyor olabilir, demek ki senin daha fazla bedel ödemen gerekecek bu konularda. O adam zamanında kendini alıştırdığı için erken kalkmak elbette onun için daha kolay. Ama sen de şuan karar vererek bunu yapabilirsin. İnsan bazı şeyleri faydaya dayandırmadan sadece karar verdiği için yapmalı. Buna beynin ön lobunu kullanmak diyoruz, bizi insan yapan bir şey.
Senin yazında evrensel bir adalet mekanizması arayışı var. Dünyada öyle bir şey yok, kimse senin daha geriden başladığın için başarısız olduğuna bakmaz. Birinin başarısız olması konusunda kendisini iyi hissedeceği bir ton bahane yazmışsın bu yazıda. Bir konuda çok fazla düşünmenin yan etkilerinden biri. Kasiyer örneği alakasız olmuş bence.
Bu yazıyı üstün kötü okuma, 4 parça bu yazılar, youtube a podcastini de attım onları da dinle. Sana çok iyi gelecek ve farklı bir perspektifte bakmanı sağlayacak.
Bu arada bisiklete binmeyi unutabilirsin. Eğer bisikletin gidonunu sağa döndürdüğünde sola giden mekanizmaya sahip bir bisiklet yaparsan. Zor olacaktır ama bir süre sonra bu yeni bisiklete alışırsın ve artık normal bisikleti süremezsin. Bunun deneyini bir belgeselde yapmışlardı.
“Destin, ters yönlü gidon sistemini kullanmak için aylar süren bir öğrenme sürecinin ardından, normal bir bisiklete artık binemez olduğunu farkmişti. Ama yaşadığı kafa karışıklığı kısa sürmüş ve çok geçmeden ikisini de rahatlıkla kullanır hale gelmişti.” Canlı Devre kitabından. Beyin her yöne eğilebililir hafife almayın..
Okuyunca kendimi disipline etme isteğim arttı keyifliydi okuması