Bu yazının içeriği
“Gözlerim neden ağrıyor?”
“Çünkü onları daha önce hiç kullanmadın.”
Bir kişiye duyulan sağlıksız romantik takıntı. Genellikle söz konusu insana karşı, karşılıksız sevgi ve tamamıyla gerçek dışı idelizasyon. Oneitis bir felç durumudur. Olgunluktan vazgeçersiniz, hareket etmekten vazgeçersiniz, kendinizden vazgeçersiniz. Tek bir kişi yoktur. Bu ruh eşi mitidir. Bazı iyi olanlar ve bazı kötü olanlar vardır ama tek bir kişi yoktur. Bundan başka bir şey söyleyen biri sana bir şey satmaya çalışıyordur. Dışarıda senin için bolca “özel birisi” vardır, Sadece git ve “ruh eşleri” ölmüş ya da gerçek “ruh eşi” olduğu iddiasıyla onlardan ayrılmış olan boşanmış/dul insanlara sor. Bu insanları ruh eşi miti hakkında yanıltan bir şeydir. Bu hepimiz için özel tek BİR kişinin gezegenlerin bir hizayı tutturması ve kaderin tabi ki kendini göstermesi, böylece birbirimize yazılmış olduğumuzu anlayacağımız bir çeşit idealize etmedir. Bu iyi bir romantik komedinin teması olabilecekken, senin hayatın için pek de gerçekçi bir plan değildir. Aslında bu genelde felç edicidir.
Bu fikrin bu kadar yaygın olmasını (özellikler erkekler arasında) etkileyici bulmama rağmen, hayatta kullanışlı bir bakış açısı olarak bu fantezinin cinsiyetler-arası ilişkilerde bir uydurma olduğudur. Diğer türlü bir erkek psikolojiyi, biyolojiyi, sosyolojiyi, evrimi, iş alanını, mühendisliği vb. anlamanın değerini fark edecek ve bunlar olurken hayatımızda günlük bazda ortaya çıkan etkileşimler karşısında somut bir farkındalık geliştirecektir. Bu erkekler belki de herkes için BİR kişi olduğu fikrine şiddetle karşı çıkacak veya dışarıda tanışılabilecek çokça BİR kişinin olduğu konusuna uyanacak veya hayallerdeki o BİR kişi için olan kriterleri bilinçaltında kaldıracaktır. Bunun biraz nihilist (hiççilik) gibi geldiğinin farkındayım veya ego yatırımı yapılan inancın yanlış olduğunun ortaya çıkması korku uyandırıcı olabilir. Belki dışarıda bizim için bir TEK kişinin olmadığını düşünmek çok korkunç olabilir veya hayatı geçirebileceğimiz birden fazla TEK kişinin olduğunu düşünmek. Bu batılı romantize edilmiş mitoloji her birey için harika bir eşleşme olduğu öncülüne dayanır ve buna göre kişi hayat boyunca o TEK harika “ruh eşini” arayabilir ve aramalıdır. Bu mit bizim kolektif bilinçaltımızda çok güçlüdür ve iyice içimize nüfus etmiştir. Dini bir ifadeye benzer şekilde ve aslında feminize olmuş batı kültürü yayıldıkça pek çok dini doktrine entegre olmuştur.
Ben Oneitis’in yanlış karakterize edildiğini düşünüyorum. Karşılıklı çekime ve saygıya dayalı olan sağlıklı bir ilişki ile dengesiz bir Oneitis ilişkisi birbirinden ayılmalıdır. Benim tavsiyelerime başvuran bazı erkekler veya benim oneitis fikirlerime meydan okuyanlar, temelde monagamik (tek eşlilik) ilişkinin oneitis olarak kabul edilmesine izin vermemi istiyorlar. “Ama Rollo, bir adamın eşine ya da kız arkadaşına oneitis hissetmesinde hiçbir sorun yoktur. Sonuçta o onun için TEK kişi. Değil mi?”
Benim hesaplamama göre oneitis kolektif bilinçaltımızda ruh-eşi mitinin sürekli olarak işlenmesinin sonucu olarak ortaya çıkan sağlıksız bir bağlanmadır. Gerçekten korkutucu olan ise oneitis’in normal, sağlıklı uzun sürekli (LTR) ilişki ve evlilikle bağdaştırılmış olmasıdır. Şu sonuca vardım ki, oneitis’in sosyolojik kökleri var. Sadece kişisel inançlardan meydana gelen ifadelere dayanmıyor. Ana akım popüler kültürün medya, müzik, edebiyat ve filmler ile pazarlanıp yaygınlaşan bir ideoloji haline gelmiş.
EHarmony gibi tanışma servisleri utanmazca bunu pazarlıyor ve insanların güvensizliklerini suiistimal ederek onları çaresizce o alınlarına yazılmış olan TEK kişiyi aramaya yönlendiriyorlar. Fikir şu ki erkeğin koruma için sahip olduğu doğal kapasite, sağlayıcılık ve yarı-monogami hem sosyal hem de biyo-psikolojik açıdan değere sahiptir ve oneitis psikozu bunun bir yan ürün olarak gelmez. Bunun yerine, bunu sağlıklı koruyucu/sağlayıcı dinamiğinden ayırıyorum. Çünkü oneitis temel olarak diğer türlü filtrelenip atılacak olan doğal filtremizi sabote eder.
Oneitis kişi partnere sahip olmadığında cinnet halinde yaşanan bir güvensizliktir ve potansiyel olarak uzun süreli ilişkide kişi oneitis olduğunda felç olur. Aynı nevrotik umutsuzluk kişiyi, sağlıklı ya da sağlıksız olsun o TEK kişiyle kalıcı şekilde beraber olmaya iter. Bu kişiler sağlıksız ilişkiyi terk etme konusunda aynı güvensizlikle felç olurlar. Bu onların TEK’idir ve onsuz nasıl yaşayabilirler? Veya onlar benim TEK’imdir, ama tek yapmam gereken kendimi onarmak veya onları onarmaktır, ilişkimdeki idealizasyonu devam ettirmek için. İlişkinin idealize edilmesi oneitisin köküdür. Bu tarz limitleyici, “hepsi ya da hiç” tarzında ikili yaklaşımı saman yığını içindeki TEK iğneyi aramak gibidir ve hayat boyu bir çaba gerektiren duygusal yatırımı gerektirir, sağlıklı bir ilişkinin nasıl olması gerektiği konusundaki olgun anlayışa nasıl sahip olacağız?
Fazla Poliyanacı olarak, idealize edilmiş ilişki –sonsuza kadar mutlu- o TEK kişinin erişilebilecek en iyi son olduğunun desteklenmesi, yerleşik hayata geçilecek TEK kişiyi sürekli arama maliyetiyle çelişir. Hayatının önemli bir kısmını bu ideolojiye harcamış insan için aradığının o kişi olmadığının farkına varması oldukça zordur. O yüzden yapılan bu hayat boyu ego yatırımını korumak için kişi oldukça ileri gidebilir. Oneitis ilişkisinde, kişilerden biri oneitisin diğerinde yarattığı güçsüzlüğü görerek dominantlık sağlar. Kadınlar için erkeğin seks ve yakınlık ihtiyacı için tek kaynağın kendisinin olduğunu bilmekten daha büyük bir olay yoktur. Oneitis zihniyeti bu anlayışın iki tarafta da güçlenmesini sağlar. Erkek için duygusal ve psikolojik olarak ego yatırımı yaptığı zarar verici ilişkisinin aktörü onun için hayat boyu uyumluğu olacağı kişidir, bundan daha felç edici bir şey yoktur. Aynısı tabi ki kadınlar için de geçerlidir ve biz bu yüzden aşırı güzel kadınların eski suiistimalci ve ilgisiz göt oğlanı erkek arkadaşlarının peşine geri düştüklerinde başımızı iki yana olumsuz bir şekilde sallarız. Çünkü kadın o erkeğin onun TEK’i olduğuna inanıyordur ve sahip olduğu güvenlik kaynağının sadece onda olduğuna. Hipergami kadının o adamla kalmak için kök zorunluluğu olabilir ama bu ruh-eşi mitidir, Tek’in kaybedilecek üzere olmasıdır. Bu kaybetme korkusu, duygusal ve neredeyse manevi yatırımı oluşturur.
Gücün tanımı finansal başarı değildir, statü veya diğerleri üzerindeki etki değildir, kendi hayatlarımız üzerinde kontrol sahibi olma derecemizdir. Ruh-eşi mitilojisine inanmanın sonucu olarak hayatımızın bu olanında güçsüz olduğumuzu fark ederiz. TEK’in olmadığını anlayacak şekilde sağlıklı bir inanç geliştirmek daha iyidir. Bazı iyi olanlar ve bazı kötü olanlar vardır ama TEK yoktur!
Az önce okuduğun benim 2003-04 yıllarına SoSuave forumlarındaki ilk yazılarımdan biri. O zamanlar lisansımı tamamlıyordum ve bir gün psikoloji dersinde oneitis yanılgısı grafiksel olarak resmedildi. Sınıftaydım, kendimden çok daha genç öğrencilerle çevriliydim, hepsi çok akıllı yirmilerinin ortalarına göre entelektüeldiler. Tartışma bir noktada dine geldi ve sınıftakiler kendilerini agnostik, ateist, ruhani ancak inançlı değil olarak tanımladı. Mantıklı açıklama elbette ki, dinin ve inancın psikolojik açıdan açıklanabileceğiydi (ölüm korkusu). Tartışmanın sonrasında “ruh eşi” fikri ortaya atıldı. Profesör aslında tam olarak “ruh” kelimesini kullanmadı, ama sınıfta kaç kişinin “onlar için bir yerlerde özel birinin olduğunu” veya “TEK olanı kaçıracaklarından korkup korkmadıklarını” sorarak el kaldırmalarını istedi. Sınıfın neredeyse tamamı el kaldırdı. Tüm mantıksal deneyselliğe ve ruhsallıkla ilgili realizme rağmen, neredeyse hepsi idealize edilmiş bir diğer insana ömür boyu yakın bir şekilde bağlı olduklarına ait karmik inançlarını oy çokluğuyla göstermişlerdi.
Hatta uzun vadeli bir şey düşünmediklerini bildiğim popüler piç erkekler ve takılıp geçen piyasa kızları bile ellerini kaldırarak bu durumu onaylıyorlardı. Daha sonra bazıları TEK bir kişinin onlar için ne anlama geldiğini açıkladılar ve hepsi bu idealizasyonun farklı tanımlarına sahiptiler – hatta bazıları açıkladığımız gibi bunun bir idealizasyon olduğunu söylüyordu- ancak neredeyse hepsi hala o mantıksız inanca sahipti veya hatta en az ruhsal (spirütüel) olanlar bile hayatta “herkes için birisi” olduğundan hareketle birinin diğer belli bir kişiyle eşleşmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bu tartışma bende bir farkındalık uyandıran bir katalizör görevi gördü – tüm olasılıklara rağmen, insanlar genelde hayatlarının aşkını kazanmayı hak ettiklerini düşünüyordu.
İstatistiki ve faydacı olarak bu saçmalıktı ama olan bu. Femize olmuş Disney-kurgusu bu konuyu romantize ederek ve reklamlaştırarak adeta dini bir hale getiriyor, hatta dine inanmayan insanlar bile buna inanıyor. Tek’e karşı duyulan Shakespeareci özlem, ruh-eşini aramak sistamatik olarak akıl dışı bir hale dönüşmüş durumda. Ve bunu daha sonra ayrıntılandıracağım, erkekler ruh eşlerini kaybettikleri akıl tutulmasıyla kendi hayatlarına bile son verebiliyorlar.
Ruh-eşi miti sapkınlığı bugün karşı karşıya kaldığımız feminize olmuş toplumsal sözleşme olarak geniş ölçüde alıcı buluyor. Hayali ruh eşimizden uzak kalma veya “harika, TEK” in geridöndülemez kaybı korkusu bizde günümüz toplumumuzun Matrix’inde bulunan çokça kişisel ve sosyal nevrozu yaratır, Örnek olarak, Yalnız Yaşlı Adam Mitindeki korkular, Ruh-Eşi Miti olmadan dişsiz hale gelir. Kaybetme korkusu ve ilişkide eşitlik yanılgısı sadece, erkek kişisi bu eşitliğin alnına yazılmış olan TEK’e etki edeceğine inanması halinde önemli hale gelir.
Feminen buyruk, yükselişinden itibaren Ruh-Eşi Mitinin erkekler üzerindeki (ve kadınlar üzerindeki) yoğun gücünü fark etmiştir. Çekirdek ruh-eşi dinamiğindeki bozulmalar erkekleri kontrol edici bir şemaya evrildi. Ruh eşine ihtiyaç duyan erkek için söz konusu ruh-eşi olan kadın en büyük ödül haline geldi. Bu da erkeğin gücünü elde etmek için büyük bir fırsattır. Açık olmak gerekirse, erkeklerde ruh-eşi korkusu yaratmanın gizlice çalışan bir grup entrikacının hazırlamış olduğu bir çeşit şeytani komplo olarak sosyal mühendislik olduğunu düşünmeyin. Jenerasyon dolusu erkekler, bunun farkında olmadan, istekli ve aktif bir şekilde, süregelen bu ruh-eşi mitini devam ettirmeye yardımcı olacak şekilde yetiştirildiler.
Hipergaminin kadınların idealize edilmiş ruh-eşini aramadaki rolüne rağmen, kadınlar da bu çekirdek korkunun suiistimaline bağışıklık kazanmış değildir. Yine de bu manipülasyondan daha fazla talihsiz olaylara kapı açar. Ben hipergaminin nevrozu şiddetlendireceği konusunu tartışmaya açabilirim. Bir Alfa-Dul kendi cinsel market değeri (SMV) düştükten sonra özellikle görev bilinci olan, beta sağlayıcı erkekle eşleşmesinden sonra, kendine bağlamakta başarısız olduğu alfayı kaçırmanın acısını çok iyi bilir.
Kadın için, ruh eşi Alfa tarafından domine edilmesinin verdiği uyarılma ile uzun vadeli güvenlik için sadık bir sağlayıcı olarak ehlileştirdiği erkeğin neredeyse ulaşılamaz bir kombinasyonudur. Hipergami ruh-eşi prensibinden nefret eder çünkü hipergami her zaman karşısındakini test etmeliyken çok keskin bir ifadedir. Hipergami şöyle sorar: “Bu o Tek kişi mi? Bu o mu?” ve Ruh-Eşi-Miti cevap verir, “O TEK olan kişi olmalı, o senin ruh-eşin ve o sadece o TEK’lerden bir tanesi”
Ruh-eşi miti çekirdek kavramından dolayı, iki cinsiyet de idealize ettikleri mükemmel karşı cinsi arayacaklardır – hatta zor şartlarda bile. Bizler korkuya çare bulmak ve problemleri çözmek için ve çoğu zaman uyarıları, suiistimalleri ve yaptıklarımızın sonuçlarını görmezden gelmek pahasına ruh-eşi idealizmi üzerine ilişkilerimizi kurarız. Kadınlar için, en dikkat çekici olan Alfa erkek, ruh-eşi idealizmini karşılar. Erkekler için, bu kişi ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları kişi veya onu erkek olarak ilk seven kişi olan kadın, erkek için onun kendisinin ruh eşi olduğuna yönelik inancını kuvvetlendirebilir.
Ancak, bunlar ruh-eşinin idealinin geldiği yerlerdir. Bu ideal karşıdaki insana yatırım yaptıkça katmanlar halinde birikerek güçlenir, “kader onlar için yazılıyordur”. Duygusal yatırım, kişisel, finansal, hatta hayat yatırımı ve fedakarlıklarından sonra ruh eşi büyük bir eforla nihayet yaratılmış olur. İdealize kişi mevcut değilse, var olan kaynaklarla bir tane yaratılmalıdır.
Bu süreç Ruh-Eşi Mitinin neden saçma olduğunu söylememin nedenidir – Bu “bekle ve kader seni ona getirecek”ten daha çok psikolojik olarak daha çok faydacı bir yapıda, diğer insanı ideale kalıba sokma adına yapılan bir şeydir. İnsanların bu mite inanması, ruh-eşi inşa etmelerine neden oldur, sonuçlar hoş olmaz. O yüzden kadınlar daha iyi bir Beta yaratmaya çalışırken veya Alfayı ehlileştirmeye çalışırken, erkekler de bir orospuyu ev kadınına dönüştürmeye çalışacaklardır ya da tam tersi.
Eski paradigmaları red-pill gerçeklerindeki yenilerini benimsemek adına bırakıp doğrulara uyanmak ağızda acı bir tat bırakır. Bunu daha önce, bunun eski bir arkadaşı öldürmeye benzettiğim bir şekilde açıklamıştım. Bu mitolojinin de öldürülmesi gerekenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Kendini suiistimalin konusu olmaktan çıkarmak ve eski paradigmalardan kurtulmak korkutucu bir deneyimdir çünkü çok fazla feminen merkezli bir sosyal koşullanmaya bağlıyız. Ruh-eşi mitini bırakmak çoğu insanın inandığı üzere nihilizm (hiççilik) değildir. TEK’i kaybetmekten korkmaya dayalı ilişkidense, daha iyi olmak, gelecekte senin için önemli olacak biriyle daha iyi bir ilişki kurmak adına özgürleşmek daha iyidir. Burada hakiki arzu, karşılıklı saygı, birbirine anlayış ve sevgi vardır. Her ilişkide, gücü elinde en çok bulunduran insan, diğerine daha az ihtiyaç duyar.
Bu her ilişkinin temelidir, sadece cinsiyetler arası ilişkilerin değil, mesela aile, iş ilişkileri de buna dahildir. Bu her zaman etkin olan bir dinamiktir. Mesela ben iş verenime onun bana ihtiyaç duymasından daha fazla ihtiyaç duyarım, bu yüzden kendimin ve ailemin iyiliği için sabah erkenden kalkar ve onun için çalışırım. Ve bir yandan da ben onun firmasının sürekliliği için hayati bir rol oynarım, basitçe o bana benim ona ihtiyaç duyduğumdan daha az ihtiyaç duyar. Şimdi, ben yarın lotoyu kazanabilirim veya o benim hesabımı kesmeye karar verebilir veya ben master derecemi tamamlayabilirim ve daha iyi bir işe geçmeye karar verebilirim, bu yüzden bazı koşullar benim tarafımdan yaratılsa ya da yaratılmasa da, ben kendimi onun bana ihtiyaç duyduğundan, ona daha az ihtiyaç duyacağım pozisyona koymaya çalışırım. Bu noktada, o benim değerim, benim neye değeceğim konusunda karar vermek zorunda kalır ve bu ilişkimizde yeni bir pazarlığın yolunu açar.
Aynı şey cinsiyetler arası ilişkilerde de geçerlidir. İlişkini “güç” üzerine inşa et veya etme konu bu değildir; bu dinamik ilk andan beri zaten oyuna dahil olur ve devrededir. Sen onun kriterlerini ya da o seni kriterlerini karşıladığını müddetçe birbiriniz için kabul edilebilirsinizdir. Eğer bu söz konusu değilse karşılıklı yakın bir ilişki gerçekleşmez. Her bir ilişkide, en fazla güce sahip olan taraf, diğerine en az ihtiyaç duyandır.
Bu bizim bir bireyle diğerini ilk kez karşılaştırmamızdır – istersen buna “notunu vermek” diyebilirsin- ama bizim doğuştan gelen (ve sıklıkla bilinçdışı) bir şekilde gördüğümüz her şeyin karşılaştırmasını yaparız ve ilk etkileşimde diğer insanın yakınlığımızı hak edecek biri olup olmadığını değerlendiririz.
Bu prensip pek de “güç” ile ilgili değildir, kontrol ile ilgilidir. İki uçlu tartışmalara doğru kaymak ve birinin diğerini kesinlikle hükmettiği, dominant ve kapı paspası tarzı itaatkar ilişki tarzını kast etiğimi düşünmek çok kolaydır. Gücün modern yorumuyla alakalı problem aşırı uçlarda ve kesin şekilde düşünmektir. Sağlıklı bir ilişkide güç dengesi ve arzu bir taraftan diğerine geçip geri gelir. Ancak kontrol asla buna benzer bir denge içermez, bir partnerin manipülasyonuyla ortaya çıkar, temelde şantajdır, sağlıklı koşullar altında destekleyici bir partner olabilecek taraf manipüle edilir.
Bu birçok farklı nedenden kaynaklanabilir ama koşullar iki şekilde oluşur – boyun eğici olan taraf manipülasyonun olmasına koşullandırılır ve/veya dominant olan manipülasyonu başlatır. İki durumda da kural hala geçerlidir – diğerine daha az ihtiyaç duyan taraf, kontrole en az sahip olan taraftır. Bunun daha iyi bir örneğini cinsiyetler arası ilişkilerden başka bir yerde göremezsiniz. Danışmanlık verdiğim ve bloğumu okuyan çok fazla insan, kural derken benim partnerinin iyiliği için dominant pozisyonu korumaları gerektiğini tavsiye ettiğimi farz ediyor. Ancak ben –özellikle genç erkekler için- daha iyi bir öz-değer oluşturmayı ve ilişkilerinin var olan doğru faydasını daha iyi değerlendirmeyi öneriyorum.
Beni yanlış anlama, iki cinsiyet de manipülasyondan suçlu olabilir; Hırpalanmış kadınlar eski-suiistimalci erkek arkadaşlarına/kocalarına geri dönebilir ve am-salak erkekler kız arkadaşlarının güvensizliklerini daha iyi gidermek için kendilerinden taviz verebilirler. Benim bu kuralı desteklemekteki amacım kendi değerlerini düşürmeye eğilimli ve kendilerini ödül olarak görmek yerine, kadını hayatlarının hedefi haline getirecek genç erkeklerin gözünü açmaktır. Taviz her zaman, her ilişkinin bir parçası olacaktır ama önemli olan bu tavizin manipülasyon sonucu ortaya çıkıp çıkmadığını fark edebilmektir, bu durumlar karşısında tavizsiz duracak özgüveni geliştirmek etkili olacaktır. Bu ilişkinin kardinal kuralının temel olduğu sabit anlayıştır. Kız arkadaşınla yaşadığın bir tartışmadan geri çekilmenin yanlış bir tarafı yoktur. Ama sürekli olarak “huzuru korumak” amacıyla kendinden taviz veriyorsan ve eğer çizgilerini korursan onun yakınlığını kaybedeceğin korkusuyla hareket ediyorsan bir şeyler yanlış gidiyordur. Bu güç oyunudur, aynı zamanda “shit test” olarak da bilinir.
Kadın bunu kısmen kontrolü almak amacıyla yapar. Hiçbir kadının yakınlığı (seks) kendinden taviz vermeye değmez çünkü bunu yaparak onun gözünde kendi değerini düşürürsün. Bu durum devam ettikçe sana git gide daha az ve daha az bir saygı duyar – popüler bir kavram olan, eğer ona taviz verirsen buna minnettar olacağı ve seni bunun için ödüllendireceği inancının aksine. Gerçekten, neyi başarmak uğruna taviz veriyorsun? Çizgileri çiz, onun yakınlığıyla ödüllendirileceksin. Aksi halde bu hakiki arzu veya sana olan gerçek bir ilgi değildir, bu çok ince bir psikolojik testtir (çok fazla erkek bunun farkında değildir), amaç kimin diğerine daha fazla ihtiyaç duyduğunu tespit etmektir. Erkek için kadının manipülasyonlarına taviz vermeyecek olmasından ve geçmişte yaptığı gibi çekip gidebilme metanetine sahip olmaktan, gelecekte ondan daha iyi birini bulabilme bilincinden daha üst düzeyde bir özgüven yoktur. Bu erkek shit testleri geçecek olan erkektir. Buna “öğrenilmiş kişisel değer” diyorum. Ben bu ilkeyi tamamen destekliyorum.
14 Comments
Ellerine saglik ustad
Eline emeğine sağlık kardeşim.
Çok güzel bir yazı yüreğine sağlık.
Emeğinize sağlık.İlk kitabınızdan beri takipteyim.Ekstradan böyle işlere görmeniz takdire şayan.
Çok iyi bir olay gerçekten , teşekkür ederiz.
Hocam bu kitabın Türkçe çevirisini baslayarak diğer kitaplarda da olduğu gibi bize paha biçilemez bir katkı sağlamış oldunuz. Ne kadar teşekkür etsek azdır size. Öğrenmeye ve uygulamaya devam hocam saygılar.
Çeviri için teşekkür ederim.
Her erkeğin muzdarip olduğu bir konu kaynak eksikliği çekiliyordu teşekkürler, emeğinize sağlık.
Emeğine sağlık
Emeğine sağlık Secret
Teşekkürler
Büyük sevap işliyorsun ???? bazı şeyler tekrar etmeye başlamıştı Türkiye temsilcilerinde artık babayı okuma zamanı gelmişti
Ohaaa diyoruuuummmmmmmmmmm tüm çıplaklığı anlatmış eline sağlık secret ya en çok sevindiğim şey haklı olmam içgüdülerim sezgilerim bana bunları söylemeye çalışır bazen dinlemezdim rollonun anlatıkları resmen düşündüklerimi tastiklemiş oldu
Güzel olmuş.